• Forum vBulletin altyapısından Xenforo altyapısına geçirildi, bu sebeple eski şifreleriniz ile foruma giriş yapamayacaksınız, parolamı unuttum adımından mailiniz ile şifre sıfırlayarak giriş yapabilirsiniz.

    Üyeliklerinde geçerli bir mail adresi olmadığı için sıfırlama yapamayacak kullanıcılar forum kullanıcı adlarını ve yeni şifrelerini yazarak info@maxigame.org adresine şifre sıfırlamak istediklerine dair bir mail göndersinler şifrelerini sıfırlayıp mail adreslerini güncelleyeceğiz. Şifreniz sıfırlandıktan sonra foruma giriş yapıp tekrar istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz.

Diablo History

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan Shi-Gin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Shi-Gin

Aileden
Aktiflik
K.Tarihi
23 Ağu 2011
Mesajlar
1,138
Puanı
491
Konum
İzmir


Diablo 1'den Önce
Diablo evreni Sanctuary adlı bir dünyada yaşıyor.
Günümüz dünyasının teknolojilerine kıyasla daha çok Orta Çağ dönemini andıran mistik güçlerin ve büyülerin var olduğu bir dünya. Diablo evrenin üzerine ortulduğu konu ise Cehennem ve Cennet arasındaki "Günah Savaşı"nın başlaması ve bu savaşın getirilerinden biri olarak Cehennemdeki her türlü iblisin yeryüzüne tırmanmaya başlaması. Her Blizzard oyunun da olduğu gibi iyiler düzen konusunda özveriliyken kötüler düzenin olmadığı, karmaşık yaşam tarzını savunuyor. Savaş da bu anlayış farklılığı nedeniyle ortaya çıkıyor.

Diablo'ya göre Cehennemi 7 güçlü iblis yönetiyor. Bunların 3ü güçlü, diğer 4ü daha zayıf olmak üzere farklılıklar gösteriyorlar. 3 büyük iblis: Diablo(Dehşetin Efendisi), Mephisto(Öfke Lordu) ve Baal(Yıkımın Efendisi), diğer 4 iblis ise: Azmodan(Günahların Efendisi) Belial(Yalanların Efendisi) Andariel(Izdırap Bakiresi) ve Duriel(Acının Efendisi). Bu iblisler dışında diğer iblislerde cehennem içinde yer alıyor fakat hiçbiri 7 iblis kadar güçe sahip olamamıştır. Cehennem içinde çıkan bir karışıklık sonucu 3büyük iblis (kendi aralarında kardeşler) diğer 4 iblis tarafından sürgüne uğratılıyorlar. Cehennem den sürülme olayları Diablo'da Büyük Sürgün olarak geçer. Bu sürgün ile Günah Savaşı ölümlü topraklara da sıçrıyor ve insanlar da savaşa dahil oluyor.

Cennet tarafında ise başmelek Tyrael'in önderliğinde, büyücü klanları birleşiyor var Horadrim adındaki cehenneme karşı savaşacak klan ortaya çıkıyor. Tyrael, Horadrim'e iblisleri hapsetmeye yarayan ruhtaşlarını veriyor ve Horadrim iblis avına başlıyor. Ve gayet başarılı oluyorlar. 3 büyük iblisin peşine düşüyorlar ve ilk olarak Mephisto yakalanıyor. Ruhunu ruhtaşına hapseip Zakarum kilisesinde korumaya alıyorlar. Baal, Horadrim'in ileri gelen üyelerinden Tal-Rasha ve onun grubu ile Lut Ghoilen de karşılaşıyor. İlk seferde ruhunu taş hapsettirmekten kurtulsa da parçalanan taşın bir parçası kendisine saplanan Tal-Rasha kendini feda edercesine Ball ile Lut Ghoilen topraklarına gömülüyor. En küçük kardeş olan Diablo ise sürekli kaçmayı başarıyor. Fakat en sonunda Khanduras yakınlarında Jered Cain ve bir grup Horadrim üyesi tarafından ruhtaşına hsepdiliyor ve yerin derinliklerindeki bir kilisede korunuyor.

Ne yazik ki Horadrim iblisleri yakalarken ki başarısını taşları saklarken gösteremiyor. Bir süre sonra Horadrim arasında anlaşmazlıklar çıkıyor ve klan yine küçük parçalara dağılıyor. Bunu fırsat bilerek, cennetin yolundan sapan melek Izual'in de yardımıyla Mephisto ilk serbest kalan iblis oluyor. Öfke lordu hapis kaldığı Zakarum'dan kurtulduğu gibi ordaki gardiyanları yokederek Zakarum'u ele geçiriyor. Bir tek Khalim adındaki rahip Mephisto'nun oyunlarına kanmıyor, fakat o da çekilmek zorunda kalıyor.Mephisto kardeşlerini kurtarmak için harekete geçiyor ve rahiblerinden biri olan Lazarus'u Khanduras'a gönderiyor.

Khanduras'da olanlardan habersiz kral Leoric bir katedrali kendine saray olarak bellemiştir. Lazarus onun yanına sızıyor. Diablo'nun tekrar hayata dönmesi için kendine dünyada bir vücut bulması gerekiyor. Lazarus ise katedralin derinliklerinde taşın içinde uyumakta olan Diablo ile bağlantıya geçiyor. İlk vücut olarak kral Leoric'in vücudunu deneyen Diablo başarısız oluyor. Leoric Diablo ile verdiği büyük savaş sonunda her tarafı yara içinde kurtuluyor ama ne yazik ki akıl sağlını yitiriyor. Bunun üzerine Lazarus, Diablo'nun dünyaya dönmesi için kralın oğlu Albrecht'i kaçırıyor. Akıl sağlını yitirmiş kral Leoric bu kaçırılma işinden Lachdanan'ı sorumlu görüyor ve adamlarını ona saldırtıyor. Üzerine saldıranları temizleyen Lachdanan kralı da öldürüyor. Diablo ise bu sırada dünyaya geri dönüyor ve son kardeşi Baal'ı kurtarma çalışmalarına başlıyor



Diablo 1
Yerin altında bir kötülük vardır artık. Tristram'da yaşayan son Horadrim üyesi Deckard Cain olağanüstü olaylara karşı araştırma yapar ve Diablo'nun tekrar canlandığını düşünür. Fakat kimsenin kendine inanmayacağını, deli saçması diyebileceği bu bilgileri saklar. Zamanla Diablo'nun tekrar can bulduğu katedrale hazine düşüncesiyle birçok savaşcı gider. Fakat hiçbiri geri dönemez, 2 kişi hariç! Biri cadı Adria'dır. Tristram'a geldiğinde bilgisiyle Cain'i kendine hayran bırakır, fakat bir gün aniden ortadan kaybolur. Geri gelmeyi başaran diğer savaşcı ise biziz. İşte Diablo 1 bu nokta da başlar.

Yerin 15 kat altına inip Diablo'yu öldürmenizle son bulur Diablo 1. Diablo'nun bedenini yeneriz ve Soulstone yani ruhtaşı yenilmezdir. Bu noktada karakterimiz büyük bir fedakarlık yaparak Ruhraşını kendi kafasına sağlar. Böyle yaparak Diablo'dan sonsuza kadar kurtalacağını düşünmüştür. Fakat çok büyük bir hata yapmıştır!




Diablo 2

Diablo ölmüştür fakat bizim karakterimizin yaptığı hata sonucu kendine başka bir vücutta yet bulmuştur. Eski karakterimiz, Diablo 2'deki adıyla gezgin yavaş yavaş Diablo'ya dönüşmeye başlamıştır.

Tristram da ise kutlamalar yapılmaktadır. Diablo 2'deki karakterimiz kutlamaları uzaktan ister, kendini sosyal olarak soyutlamıştır ve bir gece bir kervana karışıp gider. Aynı gece Tristram şeytani yaratıkların saldırısına uğrar. O kadar büyük bir kıyım yaparlar ki ne bir kadın ne bir çocuk sağ kalır. Sadece yaşlı bilge, eski Horadrim üyesi Deckard Cain kurtulur.

Karanlık Gezgin Doğuya doğru gitmektedir. Geçtiği heryer lanetler, yanında cehennemi taşır gibidir. Onunla beraber 2 kişi daha yolculuk eder. Biri kasabada şans eseri hayatta kalmış fakat Gezgin'in korkusundan kendini ona hizmete adayıp ölümden kurtulmuş Marius, diğeri ise Gezgin'i öldürmeyi amaçlayan biz.

Gezgin, kardeşleri Mephisto ve Baal'ı tekrar canlandırmayı amaçlamaktadır. İlk olarak Baal'ın ruhunun kilitlendiği tapınağa giderler. Onları melek Tyrael beklemektedir. Gezgin Tyrael'i oyalarken Marius Baal'ın göğsünden Ruhtaşını söker. Yaptığı hatayı bir süre sonra farketse de iş işten geçmiştir. Soulstone'u (Ruhtaşı) yoketmek için Hellforge doğru yola çıkar. Gezgin bir süre sonra Mephisto'yu da kurtarır fakat en güçlü kardeş olan Mephisto diğer kardeşlerinden önce biz tarafından yokedilir.

Gezgin ise artık tamamen Diablo olmuştur. Onu takip ederek cehenneme ineriz. Uzun bir savaş sonucu Diablo tekrar ellerimizde ölür. Diablo'nun ve Mephisto'nun Soulstone'ları Hellforge da yok edilir. Bir tek Baal hayattadır. O da Marius'u kandırır ve Soulstone'u ele geçirir. Daha sonra tüm gücüyle Arreat Dağına saldırır. Bunu yapmasının nedeni barbarların kutsal saydıkları Worldstone'u ele geçirmektir. Neden Worldstone'u ele geçirmek istediğini kimse bilemez. Baal Diablo 2: Lord of Destruction sonunda ölür ve melek Tyrael Worldstone'un Baal tarafından kirletildiğini düşürerek yokeder

Burada okuyacağınız pasajlar Üç Temel Kötülük olan Mephisto of Hatred (Nefretin sembolü Mephisto), Baal of Destruction (Yıkımın sembolü Baal) ve Daiblo of Terroru (Dehşetin sembolü Diablo) avlamak için çıkılan yolcuğun ilk ağızdan anlatılan öyküsüdür:
Bu pasajların her biri yüzlerce yıl evvel kaleme alındıları ve her biri bir diğerinin ayrı olarak uzak diyarlarda bulunduğu halde, tek tek hepsinde karanlık gölgelerin hakim olduğu krallıkları anlatan bu öyküler de bu Üç Temel Kötülükün izlerini bulacaksınız.
Bu pasajlar kötülüklerin hüküm sürdüğü bu krallıklara ait olanlar için kaleme alınmamıştır...

NEFRETİN BEKÇİLERİ
Zakarum Kilisesinin Başpiskoposu Sankekur, Quen-Hegan, tarafından Başpiskopos Lazarus için kaleme alınan mektup...

Saygıdeğer Lazarus,

Bu satırları sana son zamanlardaki gerek senin gerekse arkadaşların olan başpiskoposların sergilemekte olduğu asabi tutumlarınız neticesinde giderek artan endişelerimi bildirmek için yazıyorum. Geçen son birkaç ay boyunca ruhlarınızda ki giderek artan karanlığa şahit oldum ve sebebini anlamakta zorlanmaktayım. Sen ve arkadaşların Işıka hizmet içim ilk seçilenlerdensiniz. Bu uğurda hizmet edenler ve takipçilerimiz arasında bir otorite boşluğu varsa, bu tarihi ve sorunlu topraklar üzerinde kazanarak kurmuş olduğumuz kontrolün çoğunu yitirmekten korkarım.

Bizim, Kurast ve onun insanlarını korumakta ibaret olan kaderimiz çok önce çizilmiştir. Senin de çok iyi bildiğin gibi, bizim görevimiz Işıkın ihtişamını sevinçle karşılansın ya da karşılanmasın bilinen dünyanın dört bir köşesine yaymaktır. Abcaj daha da önemli olarak, Horadrim, karanlık zincirlenmiş görevimizi Temple Citynin altında tutan bekçileri bulmak ve onlara bakmak için bizim kilisemize güvenmiştir. Mephistonun Soulstoneunu (Ruh Taşı) korumak ve senin yegane sorumluluğun olduğu için, bu ürkütücü görevin asil ruhunu üzerinde bir şekilde kötü etkileri oluyor mu diye merak etmekten kendimi alıkoyamıyorum.

Benim isteklerime karşı isyankar bir tutum sergilemenin nedenlerini her ne ise, seni ve başpiskoposlarını acil olarak toplanacak mecliste görmek istiyorum. Şayet Işıkın gerçek ve sadık hizmetlilerinin görevlerini layığıyla yerine getirmek üzere sahip olması gereken yürek gücü sende yoksa, o zaman yerine geçirecek birisini bulacağım. Lord of Hatredın (Nefretin Lordu) koruma altına tutulabilmesi Zakarum Kilisesinin güvenliği ve geleceği için fevkalade büyük önem taşımaktadır. Kilisenin kıskanç hizmetlileri tarafından aşağılanmasına ya da tehdit edilmesine seyirci kalmayacağım. Sizi bekliyorum.

LUT GHOLEIN: YIKIM İLE ARAMIZDA Kİ BAĞ
Vizjerei Büyücüsü, Nor Tirajın seyahatnamesinden bir pasaj; Horadrimin Takipçilerinden...

Kampanyamızın elli sekizinci gününde, tarihi liman şehri Lut Gholeinin yakınlarında Baala yetiştik. Lord of Destructionı aylarca öncesinden beri ta Kejhşstandan bu yana takip etmekteydik. Liderlerimiz, Tal Rasha, Baalın Scosglenin kış mevsiminin hüküm sürdüğü rüzgarlı toprakların yer aldığı kuzeye doğru ilerlediğine inanmaktaydı ancak nedenini bilmediğimiz bir sebepten ötürü bu şeytan yolculuğuna son vererek içinde bulunduğu kum şehrine sığındı.
Masumların zarar göreceği bir çarpışmayı önlemek arzusuyla, Tal Rasha, Baal şehri duvarlarını terk edene kadar saldırmamamızı emretti. Hain canavar Lut Gholein şehrini terk edene kadar üç gün boyunca pusuda bekleyerek şehri gözledik. Tıpkı Tal Rashanın tahmin ettiği gibi Baal bir kez daha kuzeye yol almaya başladı. Etrafını çevreleyen çölde birkaç mil bile ilerleyemeden, biz onlara saldırmıştık. Bir araya toplayabildiğimiz en güçlü büyücüler ile Lord of Destructiona saldırarak onu geri çekilmeye zorladık.
Öfkeden adeta çılgına dönmüş canavar, tüm ürkütücü güçlerini serbest bıraktı. Ayaklarımızın altında ki topraklar bir çoğumuzu yutarak patladı. İkiye ayrılan yaştan sıçrayan ateş ise daha da fazla sayıda arkadaşımızı yaktı. Yıkım bir çok farklı formda etrafımızı kuşattı ancak biz çok yol kat etmiştik ve artık bu uğurda ilerlediğimizi yolda durdurulmamız kolay olmayacaktı. Bu yoğun saldırıları sonucu zayıflayan Baal, Tal Rashaya karşı son bir saldırı daha gerçekleştirdi; neyse ki büyücümüz bu saldırıyı herhangi bir şekilde incinmeden atlatabildi. Maalesef, baş melek Tyrael tarafından verilmiş olan Soulstone parçalanarak küçük parçalara bölündü. Panik ile sersemlemişken biz saldırımızsa olanca gücümüzle asıldık ve geçici olarak öfkeden adeta çıldırmak üzere olan şeytana boyun eğdirdik.
Soulstoneun kırıla parçalarının Baalın güçlü varlığını taşımak için yetersiz kalacağını bildiği için Tal Rasha, şeytanın ilelebet hapsedilmesini sağlayacak bir plan yapar. Gözlerindeki ateşli parıltılar ile soğukkanlılıkla Baalın ağrıdan kıvranmakta olan bedenine yaklaştı ve yaratığın boğazını yardı. Baalın ruhunu ölmekte olan bedenini terk etmek üzereyken, Tal Rasha en büyük soulstone parçasını seçerek bu parçayı ölmekte olan bedende açmış olduğu yaranın içine yerleştirdi. Tıpkı Mephistonun ki gibi Baalun ruhu da bu altın taş tarafından emilerek tutsak edildi. Tal Rashanın kullandığı parça nabız gibi atıyor ve sanki korkunç içeriğini tutabilmekte zorlanıyormuş gibi sesler çıkarıyordu. Kararını sorgulamamıza rağmen Tal Rasha, biz görevimizi tamamlayana kadar taş parçasının Baalın içinde tutabileceğinden emin görünmekteydi. Bu noktada baş melek Tyrael belirerek Tal Rashayı delip geçen bakışları ile hapsetti. Meleğin parıltılar saçan görüntüsü ile idrak edebildiğimizin ötesinde güzeldi, ve ben onun Tal Rashaya Senin federkarlığın unutulmayacak, asil büyücü diye fısıldadığını hatırlıyorum. Elinde ki altın parça ile Tyrael bizi, yakıcı çöl topraklarının altındaki gizli mağaralar serisine götürdü. Orada mezarları yapan kişilerin çok uzun yıllar önce unutulan yedi tarihi mezarı bulduk. Zorlu yolculuğumuzun sonucu inanılmaz büyüklükteki kemerli kabirde son buldu ve Tyrael bize bulunduğumuzun odanın ortasında bir binding stone yapmamızı söyledi. Ancak o zaman onun ve Tal Rashanın ne yapmak istediklerinin farkına vardım...
Banding stoneun üzerine asitle güçlü esir tutma ayetleri kazıdık ve büyü gücümüz ile odanın duvarlarını kırılamayan zincirlerle birbirine bağladık. Hazırlıklar sonra erdikten sonra, Tal Rasha zincirlenerek bağlanmasını emretti. Biz korku ile titrerken, Tyrael ileri yürüdü ve elindeki parça taşı ile Tal Rashanın önünde sallanmaya başladı. Herhangi birimiz tepki ile harekete geçmeden, baş melek taşı Tal Rashanın çıplak göğsünün içine soktu. Lord of Destruction Tal Rashanın kıvranmakta olan bedenine girdiğinde Tal Rashanın gözlerinden altın renginde bir ateş parladı. Bu tablo karşısında adeta donup kalmıştık. Tal Rasha fedakarlıkların en büyüğünü yapmıştı: Zamanın sonuna kadar Baalın kötü ruhu ile yaşamak üzere lanetlenerek sonsuza kadar zincirlenmiş kalacaktı.
Büyük bir üzüntü içinde, geri dönerek güneşli gökyüzüne ulaştık ve Tyraelin mezarın devasa kapısını sonsuza kadar kapayışını izledik. Bu soğuk mezardan dışarı sızan son ses bu dünyaya ait olmayan işkence yüklü bir çığlıktı. Tal Rashanın fedakarlığının boşa girmemesi için dua ettim. Çöl kumarının altına gömülmüş olan bu şeytanın, insanoğlu kendi aralarında dolaşan şeytanların varlığını unutana ve sonsuza kadar bağlı kalması için dua ettim.
UYANIŞ VE SEYYAH
Deckard Cainin (Last of Horadrimin son üyesi) yazısından alınmış bir pasaj...

Üzüntü içinde, Tristramda Soulstoneun yeraltındaki mezara gömüldüğünü bilen tek kişi bendim. Horadrim ailesinin sonuncusu olarak, yalnızca bir tek ben crimson stone (kızıl taş) ve bu taşın içinde esir ettiği güç hakkındaki gerçeği biliyordum. Belki de bu gerçeği anlatmış olsaydım, küçük sessiz kasabamız korunabilirdi. Belki de bu korkunç olaylar zinciri meydana gelmezdi.
Gerçekte, Soulstoneun yakıcı gücüne ilk yem olan Başpiskopos Lazarus idi. Kurasttan Zakarum Kilisesinin bir elçisi olarak gönderilmişti. Işıkın gücü ile kutsanmış olduğuna inanılan bu elçiden yapabileceği hainlikleri kanıtladığı halde kimse şüphelenmemişti. Manastırın altında ki labirentin içimde crimson stoneu keşfeden oydu... ve bu taşı paramparça etti.
Ya delilikten ya da gizli bir amaç uğruna Lazarus kelimeler ile anlatılamayacak bir vahşeti üzerimize saldır. Diablo, atalarım tarafından soulstoneu içinde hapsedilmiş olan Lord of Terror bir kez daha serbest kalarak dünyanın üzerine adeta bir kabus gibi çökmüştü. Bir şekilde Diablo cehennemi güçlerini kullanarak labirenti, cehennemin direk olarak ortasına götüren bir geçit kapısına dönüştürmüştür. Katil uşakları ise burada yerlerini alarak, bu cehennemin karanlık köşelerine inecek kadar akılsız olanları beklemeye başlamışlardır. Bizim kendi asil kralımız, Kral Leoric, Daiblonun boyunduruğu altından kurtularak deliliğin ve korkunun derinliklerine karşı yürütülecek savaştaki yerini almıştır. Öfkeli kralımız topraklarımızı adeta demir bir yumruk gibi yönetirken, tek oğlu Prens Albrecht, Lazarus tarafından kaçırılarak gizlice, harabeye dönüştürülen manastıra götürülmüştür. Toprağın altındaki karanlık güçlerin köyümüzde dolaşmaya başlayarak burada kalmayı tercih edenleri korku denizine sürüklemelerini izledik. Bunlar hepimizin karanlık günler idi...
Gündüzleri, çiftçilik yaptığımız alanlarda harabeye dönmüş manastırdan yayılan ve giderek artan biz hızla etrafımızı kuşatmakta olan dehşet hissi görmezden gelmeye çalışarak bu güne kadar hep çalışmış olduğumuz gibi çalıştık. Akşam olduğunda, ailelerimiz ile bir araya toplanarak Işıkın gelmesi için dua ederdik. Sonsuzluk gibi gelen bir süreyi geride bıraktıktan sonra, kurtuluş umudu nihayet belirdi.
Tristramda gittikçe güçlenerek kol gezmeye başlayan şeytani güçler hakkında kulaklarına gelen söylentilerin doğruluğunu araştırmak için bilinen dünyanın dört bir yanından gelen kahramanların ve maceracıların oluşturduğu birlikler göründü. Bazıları servet ve şöhret arayışı ile diğerleri ise yeraltındaki canavarlara karşı savaşarak kendilerini sınamak amacı ile gelmişlerdi. Eski Vizjerei Büyücü Kabilesinden büyücüler bile topraklarımızda uyanmış olan karanlık güçler üzeride çalışmak için gelmişti. Birçok maceracı kasabamızı neredeyse kurutmuşlarsa da, tüm kurtuluş umutlarımızın yükü onların omuzlarındaydı.
Tüm savaşçılardan uzak duran sessiz iriyarı bir savaşçı vardı. Hiçbirimiz ismini duymadık ve birkaç kelime dışında onunla konuşma şansımız olmadı. Yine de onu, etrafta kahraman gibi dolaşan savaşçılardan ayırt ederek öne çıkaran kendinden emin bir hali vardı ki yalnızca görüntüsü bile bize huzur veriyordu. Savaşarak labirentin karanlık derinliklerine inen yine bu gizemli savaşçı idi. Tek bir çarpışma sonucunda Lord of Terroru yenen de yine oydu.
Gözlerimi kapattığım zaman, Diablonun acı içinde çığlıklarının yankıları kulaklarımda duyabiliyorum. Toprağın derinliklerinden sızarak yeryüzüne ulaşan bu çığlıklar harabe manastırın sağlam kalmış camlarını bile patlatmıştı. Bu tamamen benim hayal ürünüm olabilir ancak sanki uzakta genç bir çocuğun ıstırap dolu kükremeleri arasında attığı çığlıkları duyduğumu hatırlıyorum. Bu çığlıklar, yalnızca uyuyabildiğim birkaç saatlik uyduda bana hala işkence ediyor.
Savaşçının manastırdan dışarıya adımını atarak güneş ışığına çıktığın andaki görüntüsün hala hatırlıyorum. Bizzat cehennemi yürüyerek geçmişe benziyordu; ve kim bilir ki?.. belki de yürümüştür. Üstü başı hem kendi hem de düşmanlarının kanıyla kaplanmıştı. Yine de benim gözüm alnındaki tuhaf yaraya takıldı. Sanki gözlerinin üzerinde bir oyuk açılmış gibi görünmekle birlikte sanki yara şimdiden iyileşmişti. Ona bu konu ile ilgili soru sorma şanım hiç olmadı. Şu kadarını söylemek yeter ki, kasabamızın kurtulduğuna inandık ve tüm ödülü adsız kahramanımıza verdik. Tüm övgülerimize ve verilen şövalye ünvanına rağmen, her gün derinliği giderek artan bir depresyona girdi. Karanlık toprakların altında görmüş olduğu insanın adeta beynini uyuşturan dehşeti sadece hayal edebilirdim. Ve bunların onun kalbini ve aklını ne şekilde etkilemiş olabileceği konusunda sadece tahminlerde bulunabilirdim.
Bir süre aramızda kaldı. Ailesi ve gideceği başka yeri olmadığı için tristramda kalması mantıklı görünmekteydi. Kendisine yaklaşanlara karşı samimi davranmakla birlikte, genellikle tek başına kalır ve ona vermiş olduğumuz evinde n nadiren dışarı çıkardı. Ogden, içinde bulunduğu karanlık ruh halinden kuvvetli bir içki ve etrafını saran arkadaşlar ile kurtulur umudu ile şerefine bir parti düzenlememizi önerdi. Yanlış düşünmüştük. Kutlama esnasında bir ara kaçarak ortadan yol oldu. Gecenin ilerleyen saatlerinde evine, evine gittim. Hiçbir şey beni orada gördüklerime karşı hazırlayamazdı.
Adsız adam kendi evinin girişinde kendi kendine çoğu yüzyıllardır kullanılmayan farklı lisanlarda mırıldanarak tek başına oturuyordu. Koyu bir seyahat pelerini giymişti ve büyük kukuletası neredeyse yüzünün tamamını örtmüştü. Bana doğru döndüğünde, adeta işkence altındaymış gibi görünen yüz hatlarında tuhaf bir parıltı vardı sanki ve bu haliyle artık kendisi değildi. Gözleri kızıl parıltılar saçıyor, pelerininin derinliklerinde tüyler ürperten tuhaf bir ışık nabız gibi atmaktaydı. Alnındaki yarası tekrar açılmıştı... ve ben bir an onu gördüğümü sandım... Hayır, bu büyük bir ihtimal ile bu, ışığın yaşlı bir adama hayal gücünün oynadığı bir oyundu. Ona iyi olup olmadığını sorduysam da o mırıldanmaya devam etti. Karşılaştığım bu manzara sinirlerimi bozmuştu ve onu orada bırakarak yardım çağırmaya gitmeye karar vermiştim ki bir anda ayağa fırlayarak kalbimi adeta felç edecek bir korku ile dolduran buz gibi ses ile konuştu: Burayı terk etmenin zamanı geldi. Ağabeylerim beni doğuda bekliyor. Artık zincirleri onları tutsak edemeyecek. Söylediklerinin ne anlama geldiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Hepimiz sahip olduğu bir ailesinin olmadığı izlenimi edinmiştik. Ancak kendine geldiğini görünce oradan ayrılarak dinlemesine izin vermeye karar verdim, ondan oldukça korkmuştum ve yakıcı bakışlarından bir an önce kurtulmak istiyordum. Bu onu son görüşümdü.
Adsız kahramanımız Tristramı ertesi gün sabah erkenden terk etti. Gizlilik içinde doğu küçük bir erzak paketi ve heybetli kılıcı ile birlikte yola koyuldu. Ne aramak için gittiği hakkında sadece tahmin edebilirim. Ayrılışından kısa bir müddet sonra, en kötü kabuslarımız gerçek oldu. Cehennemin şeytani köleleri Tristrama geri döndüler.
Bu yazıdan başka hayatta kalan tek kişi benim. Sayısız geceler bu kötü canavarlardan kendimi sakınmayı başardım ancak artık kalan zamanımın azalmakta olduğunu biliyorum. Neden geri döndükleri be bir çok masum insanı neden katlettiklerini asla bilemeyeceğim. Emin doluğum tek şey onların gelişinin giden biri ile bağlantılı olduğu... Tüm yazdıklarımı birinin b pasajı bulup okuyarak burada olanları düzeltmek için harekete geçeceği umudu ile kaleme aldım. Hayatımın yakında sonra ermesini bekliyorum, fakat belki bu yazdıklarım aynı trajedinin bir başka kasabanın; toprakları üzerine çökmesini engellemek için yardımcı olacaktır. Ben ya yardım ulaşana kadar ya da yaratıkların sonunda benim için gelene kadar bekleyeceğim. Cennet yardımcım olsun. Tüm bu olanlardan sonra bile burayı terk ederek kendimi bu topraklardan uzaklaştıramadım. Adsız seyyahı arayın. Neyi araştırdığını öğrenin. Korkarım ki Tristram şeytani güçlerin ele geçirmek için savaştığı pek çok kasabadan yalnızca ilki idi...





Diablo 3
Efsaneye gore yillar yili olumsuzler dunyasinin iki kralligi; karanlik cehennem kralligi ve tanrinin melekleri surekli savas halindedir.. iki tarafin bulusup da savastigi yer de yeryuzudur.. Seytanin amaci tanrinin huzurundan kovulmasina sebep olan insanlardan intikam almak bu sekilde tanriya gucunu de ispat etmektir..

Cehennem kralligi yillar sonra uc kardese kalmistir.. baal, diablo ve mephisto. hepsi korkunc ve karanlik sifatlara sahiptir.. (diablo: lord of terror gibi digerlerini tam hatirlamiyorum.. biri chaos digeri de fear di galiba ama emin degilim)

Bu uc kardesin en guclusu olan diablo nun onderliginde buyuk bi ordu hazirlanir ve dunyaya sefere cikilir.. bunu farkeden melekler tanriyi uyarir.. ve archangel tyrael liderliginde tum melekler savasa yeryuzune inerler.. tanrinin mucizelerinin de yardimiyla bu orduyu banish etmeyi basarirlar.. yalniz bi sorun vardir ki o da diablo ve kardesleri de esasinda melektir ve bu sebeple de olumsuzlerdir.. yani vucutlari fiziksel olarak yok olsa da ruhlari olumsuzdur..

Tyrael bu uc kardesin ruhlarini uc ayri soulstone a hapseder ve bunlari dunyanin uc farkli bolgesine yollatir.. bu sekilde cehennem ordularini durduklarini sanirlar.."

"Sen diabloI de yillar sonra koyune donen bi gezgini oynuyorsun... koyune dondugunde koy halkinin ilginc olaylarla karsilastigini ve cesitli sorunlarla tehdit edildigini goruyorsun.. arastirmaya baslayinca ise olaylarin koyun az disindaki katedraldan kaynaklandigini cozuyosun.. katedralin kilerlerine dogru indikce cesitli canavarlar ve misteriler ile karsilasip cozerek ilerlemeye calisiyorsun (the butcher, king leoric's son, hall of the blind, chamber of bone, quest of valor) bu esnada koy halki sana yardimci olmaya calisiyo tabii cuzi ucretler karsiligi.. ayrica sana arada bir onemli gorevler vermeyi de ihmal etmiyorlar.. (poisoned water supply, tavern sign, anvil of fury, brain of a demon)
bu sekilde savasarak ilerliyorsun ilerledikce de daha alt katlara iniyorsun.. binanin temelleri arasindan inip devam ettikce daha gelismis canavarlar, ucuk kacik iblisler cikiyor karsina.. sonunda savas cehennemin katlarina kadar iniyor (lvl13) ortam o kadar urkutucu ki (duvarlar kemik ve kandan yapilmis, sagda solda kolu bacagi sokulmus herifler, kafasindan gozunden civilenmis adamlar fln..) karakterin tirsmaya basliyor ama kararlisin.. *ii kaptirdim, ama ozlemisim beah* neyse sonunda archbishop lazarus u kilictan(oktan/buyuden) gecirerek diablo nun kalesine giden portali aciyorsun.. ve cehennemin kralini olduruyorsun.. sonra bir de bakiyorsun ki diablo nun cesedi kuculuo kuculuo.. ve bi cocuk vucuduna donuo.. alninda ise kan kirmizisi bi tas.. o an anliosun ki bu katedral zmninda bu tasin ustune insaa edilmis ve zmninda diablo nun guclu ruhu kendine bu zayif cocugu secmis.. tasi cocugun anlindan hancerinle sokup elinde tutuyosun.. nasi yokedebilecegini bilmiyorsun zira bunu herhangi bir yerde birakmanin tum olayi bastan baslatacagini biliosun..
sonunda tasi en guvendigin yere, kendi alnina sapliosun.. saniyorsun ki senin gormus gecirmis ruhun diablonun seytani ruhuna karsi durabilecek.."

ama yaniliyorsun...


 
Geri
Üst